Hayallerinin peşinden koşan bir çift, sıradan bir yaşamın ötesine geçerek 16 yıllık bir yolculuğa çıkmış. Şırnak'ta yaşayan çift, hayvanlarının satışından elde ettikleri gelirle 6 kıtada toplam 40 ülke gezmeyi başarmış. Bu ilginç hikaye, sadece seyahat tutkusunu değil, aynı zamanda inekleriyle nasıl bir bağ kurduklarını ve bu bağın onlara nasıl yeni kapılar açtığını gözler önüne seriyor. Bu yazımızda, çiftin hayallerine giden yolculukları ile birlikte yaşadıkları deneyimlerine daha yakından bakacağız.
İnsanın kendi ayakları üzerinde durması, hayallerinin peşinden koşması; genellikle duygusal ve maddi hazırlıkların bir araya gelmesiyle mümkündür. Ancak Şırnak’ta yaşayan bu çift, geleneksel bir yaşam tarzından vazgeçmeye ve hayallerine ulaşabilmek için alışılmadık bir yol seçmeye karar vermiş. Çift, çiftliklerinde yetiştirdikleri inekleri satarak, hayatlarındaki farklı bir sayfanın açılmasını sağlamış. Bu karar, hayatlarını köklü bir şekilde değiştirmiş; zira onlar için ineklerin yalnızca hayvan değil, birer geçim kaynağı olmadığını, hayat yolculuklarının büyük bir parçası olduğunu anlamak uzun sürmemiş.
Şırnak'ta geçen yıllar, çiftin tarımsal faaliyetlerine yön vermenin yanı sıra, kendilerine olan inançlarını da geliştirmelerine vesile olmuş. İnekleriyle olan ilişkileri, sadece maddiyatla sınırlı olmayan bir bağı ifade etmesi bakımından oldukça anlamlı. Hayvanlarına duydukları sevgi ve saygı, onları maddi değerlerin ötesinde bir yolculuğa çıkarmış. Her bir inek, geleceği temsil eden bir kapı olmuş; belki de bu yüzden onları satmaktan hiç tereddüt etmemişler.
Çift, hayvanlarını satmaya başladıktan kısa bir süre sonra, ilk adımlarını atarak dünyayı keşfetmeye karar vermiş. İlk durağı; kültürel zenginlikleri ile ünlü Asya Kıtası olmuş. Orta Doğu’da geçirdikleri zaman, onlara farklı dinler, diller ve kültürler hakkında bilgi edinme fırsatı sunmuş. Seyahat tutkuları, zamanla Avustralya, Güney Amerika ve hatta Antarktika’ya kadar gitmelerine olanak tanımış. Her gezinin kendi içinde sunduğu benzersiz deneyimler, ineklerden elde edilen gelirle mümkün hale gelmiş.
Her yeni ülke, çiftin hayatına bambaşka bir anlam katmış. Lucca ve Eylem, ziyaret ettikleri yerlerde sadece turistik mekanları gezmekle kalmamış, aynı zamanda yerel halkla iç içe yaşamanın ve onların kültürlerini öğrenmenin keyfini çıkarmış. Farklı mutfaklardan tatlar denemek, çeşitli festivallere katılmak ve yerel gelenekleri deneyimlemek, seyahatlerinin vazgeçilmez parçaları olmuş. Bu seyahatler, onları sadece gezgin değil, aynı zamanda dünya vatandaşı haline getirmiş.
Her ülke, onları bir diğerine bağlayan bir düğüm olmuş. Ortak bir dilin, sevginin ve bilginin ön planda olduğu bir yaşam anlayışı geliştirmişler. Ayrıca, karşılaştıkları zorluklar ve farklı kültürler, onlara hayatın ne kadar zengin ve çeşitli olduğunu göstermiş. Bu süreçte, hem çift olarak bağlarını daha da güçlendirmişler, hem de her bir seyahatten almak istedikleri dersleri almayı başarmışlar.
Sonuçta, uzun yıllar süren bu güzel yolculuk, ineklerden yola çıkan Şırnaklı çiftin hayatında iz bırakacak bir deneyime dönüşmüş. Her seyahat, onların yaşamında bir dönüm noktası olmuş ve onları birbirlerine daha da bağlamış. İneklerin, sadece maddiyatla değil, aynı zamanda hayallerin gerçeğe dönüşmesinde birer anahtar rolü üstlendiği bu hikaye, başkalarına da motivasyon kaynağı olmuştur. Hayat, aslında hayallerin peşinde koşan bir yolculuktur; bu çift de bunun en güzel örneğini bizlere sunuyor.
Özetle, Şırnaklı çiftin 16 yıllık seyahat serüveni, ineklerinin onlara sunduğu fırsatlarla şekillendi. Her inek, onları dünyaya açan bir kapının anahtarı oldu ve bu yolculuk, onların hayatını değiştirdi. Yeni kültürler keşfetmek, farklı gözlemler yapmak ve her anı doyasıya yaşamak, bu çiftin hikayesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Sonuç olarak, hayat ne kadar zorlayıcı olursa olsun, hayaller peşinden koşmak, her birey için mümkün ve mücadele edilesi bir yolculuktur.